12 Haziran 2012 Salı


Huzur/hüzün/neşe
Hüzün kadar kalbi incelten kendine yaklaştıran bir duygu, nasıl huzur vermesin ki. Hiçbir duygu kalıcı değil insan ruhunda, birinden diğerine geçer dururuz ki bir önceki mevsimi anlayalım. Öylesine huzur duyduğum yerde kalırım hem, kalmaksa sıkıcıdır, nerede seyir keyfi, olduğu yerde huzuru bulanın, hem de bile bile bunun da geçeceğini kalması düşünülebilir mi? 

Çelişkilerin en büyüğünü yüklenmiş , öleceğini bilerek yaşayan tek varlık insan, yeknesak olanı sevmediğinden bu over doz'lar, bangee jumpingler. Hodbinleştiren, insana kendini unutturan tam zıttı neşe ise o anlar için 'huzur' görünse de, hemen asal ihtiyacı sormak-anlamak olan duyguya düşürür insanı. Bir lanet öngörüsü gibi anlaşılan 'çok güldük çok ağlayacağız ' kadim sözün asıl maksadı bu olsa gerek...
Anlamak değilse gaye, ki bu olmalı insanın gerçeği, tabi elinin tersiyle iter her olumsuz eşlerini duyguların. Kahkahası huzura erdirmediğinde -birşeyler ters gidiyor, neden gülmek anlamlandıramadı- diyiverir farkında olmadan. Hem ne varsa yaratılmış, istisnasız insan için, 'bilmek' için, hüzünsüz ise 'bil'inmez. Hüzün aşığıyım ben, onda doyan, onda bulan ve doğrusu sözün, gönül kimi severse en güzel Leyla'sı şehrin...
Seviyorsanız dua edin de biraz daha artsın hüznüm, çünkü Allah huzur versin derken benim için, sebepler aleminde bunu diliyorsunuz. Ha, diyorsanız 'bil'memek Huzur, ona da bişey denmez !
Allah hepimize 'gerçek huzur' versin...

18-06-2011
Yakacık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder